Monday, 1 February 2010

Turkiye Uzerine yazismalar

Kardeş merhaba...

Nasılsın iyimisin. İnşallah herşey yolunda gidiyordur.

Sen ara ara bana yazdın ve gayet güzel gönderiler ilettin. Teşekkür ederim. Ben de oturmuşken çok kısa yazmak istemediğim için biraz gecikme oldu, kusura bakma...

Muarrem İnce'yi iyi keşfetmişsin, ben de senin sayende haberdar oldum ilk önce. Sen keşfettin fakat partisi adamı görmemekte ısrar ediyor:) Durumu anla yani. Akabinde Ahmet Hakan'ın yazısı da gerçekten iyiydi. Adam yüreğinden konuşuyor, konuşuyor ama bunu ne kendi yöneticileri ne de bu millet anlıyor.

Bu iş hep böyle kardeş, bugünlerde Türkistan bağımsızlık mücadelesinde önemli bir isim olan Mustafa Çokay'ın hayatını okuyorum. Orada da durum bizden farklı değilmiş. Cehalet ve yobazlık heryerde Türk Milleti'nin karşısına çıkıyor. Bu adam ve etrafı Çarlık Rusyası'ndan bağımsızlık kazanmak için epey bir mücadele veriyorlar. Zeki Velidi Togan Başkurdistan, Mehmet Emin Resülzade de Azerbaycan'da benzer bir gayret içinde. Hepsinin karşısında ya yokluk ve parasızlak ya da bugün bizim memleketi örümcek ağı gibi sarmış tipler çıkıyor. 'Basmacı' denilen bu tipler, daha sonra o bölgede bir ordu toparlamak isteyen Enver Paşa'yı da bir süre hapsediyorlar bir anlamda ölümüne neden oluyorlar. Benzer tarihlerde bir tek Anadolu'da Mustafa Kemal başarılı oluyor. Diğerleri Rusya'daki Lenin ihtilalinden sonra da mücadele devam ediyorlar ancak sonuç değişmiyor ve hayatlarını yurt dışında Fransa'da sürdürmek zorunda kalıyorlar. Almanya, Rusya'ya savaş açınca esir aldıkları Türk gençlerinden bir Türkistan Lejyonu kurmak istiyorlar. Çokay buna pek sıcak bakmıyor, çünkü Almanlar da Türkleri insan yerine koymuyorlar. Ve sonrasında uzun süreli bir esaret dönemi. Tabi ki tarihi geri çevirmek mümkün değil. Belki o gayretler hedefine ulaşsaydı, biz Anadolu Türkleri çok daha farklı bir seyir içinde olabilirdik. Daha farklı bir coğrafyamız ve düşünce iklimimiz olurdu. Cumhuriyet çok farklı bir dış politika içerisinde olur, Amerika'nın kucağına bu kadar oturmazdık. Ama olmadı işte, 1950'de Menderes'le başlayan süreç, Türkiye'yi hep Amerika'nın eyaleti pozisyonunda tuttu. Bunun için de gerekçe hazırdı; Rusya sizi yutar. Evet belki bu ihtimal de vardı, vardı ama bunun için Amerika tezgahında işlenmemiz mi gerekiyordu.

Buradayken de konuşmuştuk ya, Türk Milleti'nin sosyal - psikolojiisini iyi analiz etmeyen siyasi hareketlerin başarı şansı yok. Türk Milleti, soyluluk unvanlarını yitirdikten sonra, soyluluk duygusunu da yitirdi ve çingene misali kim eline üç kuruş verirse onun adamı oldu. Şimdilerde çokça parlatılan Menderes-Özal-Tayyip üçlüsen bir bak. Üçü de topluma yeni bir şeyler sunduklarını söylediler. Üçü de, Türkiye'yi daha fazla açık pazar ve sömürüye teslim ettiler. Üçü de her ne hikmetse hep Amerika'yla birlikte hareket ettiler. Üstelik bunu yaparken toplumun bütün dini ve geleneksel duygularını kullandılar. Demek ki, Türk Milleti'nin öyle sağlam ve adam gibi bir dindarlığı, gelenek ve göreneğe sahiplenmesi de yok. Nasıl bir inanç ve gelenekse bir şekilde kendisi değil, hep Amerika ve batı değerleriyle barışık oluyor. Düşünsene toplum, Amerika karşıtı olduğunu söylüyor ancak Amerika'nın desteklediği partileri iktidar yapıyor.

Hülasası böyle kardeş yani. 'Bu milletin yüzde 30'u erendir, gerisi göt verendir' özdeyişiyle bu kısmı kapatalım.


Ömerciğim buralarda çok değişen bir şey yok. Hem bireysel olarak hayatımda, hem de memleketin genelinde fotoğraf üç aşağı beş yukarı aynı. Ben yaz mevsimine doğru alttaki lokontayı devir alıp işletmeyi planlıyorum. Tabiki onun için öncelikle binanın bir elden geçmesi gerekecek. Bu arada fırsat ve enerji bulabilirsem aşçılık okuluna yazılmayı düşünüyorum. En azından işin biraz olsun kıyısından köşesinden anlamak lazım.

Şimdilik fazla bir şey yapmıyorum, elimde küçük bir kaç iş var onlarla boğuşuyorum.

İnşallah senin de iş ve aile hayatın gayet iyi güzel gidiyordur. Hayat böyle işte kardeş bir yandan, beynimiz bir yandan midemiz. İkisi arasında gidip geliyoruz ve günün birinde bu gidip gelmeler bitiyor, hayat sonlanıyor. Gönül elbette herşeyin güzel olmasını, doğruların kazanmasını istiyor ama dünya böyle işte.

Ömerciğim sana çocuklarım Kağan ve Yağmur'un fotoğraflarını gönderiyorum. İnşallah açılırlar. Senin de çocukların gözlerinden öpüyorum, Allah bütün çocuklarımızın ömürlerini uzun, bahtlarını açık etsin

Kardeş öpüyor ve hayırlı günler diliyorum yaban ellerde...

No comments:

Post a Comment