Friday 29 January 2010

Ataturk's Bulgarian Love

Ataturk left his heart in Bulgaria. The founding father of modern
Turkey asked for the hand of Dimitrina Kovacheva twice

Mustafa Kemal clad in the uniform with which he was dressed at the
ball of his meeting with Dimintrina
Everything in modern Turkey is connected with the name of Mustafa
Kemal Ataturk (1881-1938) - the founder of the Turkish Republic and
its first president. There's hardly a place in the country without a
monument to this remarkable historical figure whose name actually
means "the father of the nation", because he is the one who shows his
country the way out of the darkness of feudalism and religious
fanaticism and turns it into a modern state.
A new documentary - a co-production of International Film Service
(Sofia) and TRT Turkish National TV - tells the story of Ataturk's
love for Bulgaria and a Bulgarian girl whose name was Dimitrina
Kovacheva.
On a foggy November day in 1913, Mustafa Kemal arrived in Bulgaria in
his capacity of a military attache. He was a tall, handsome and
communicative man with European manners. French magazines used to
describe him as one of the most charming and stylish men in the world
of diplomacy. Mustafa Kemal was fascinated by the cultural life in
Bulgaria.
Once, in a Sofia casino, he met a beautiful Bulgarian girl, Dimitrina
Kovacheva, the second daughter of General Stilyan Kovachev, former
Defense Minister of Bulgaria.
She had just returned from Switzerland where she had studied
literature and music. The girl often gave charity concerts and Kemal
Mustafa used to attend them with the greatest pleasure.
At a New Year's ball he invited her to dance and everybody admired
the wonderful couple. This was the beginning of a romantic love story.
Feeling sure that Dimitrina is the love of his life, Kemal Mustafa
was well aware of the obstacles before a possible marriage: he was 11
years older than her and had many enemies among the Young Turks in
his native country, who would have embittered their family life.
Nevertheless Mustafa Kemal decided to ask General Stilyan Kovachev
for his daughter's hand. Dimitrina's father was sure that she would
not accept the dogmas of a different religion. Mustafa Kemal was
deeply embittered, but went on meeting secretly with the girl.
Different political events separated them for a while, but in 1915
Ataturk proposed to his beloved for a second time and received a
second denial from her father. This time General Kovachev hurried to
marry Dimitrina to an engineer from the town of Rousse. Hearing the
news she fainted, then returned the man he loved the wedding ring he
had given her. She obeyed her father's will and separated with Kemal
whom she never forgot.
Lyudmila Parvanova

Sunday 10 January 2010

yola ciktim,yoldan ciktim

(Kisa Bir Yasam Oykusu ve Yobazlarin Dayanilmazligi)

Evimin bulundugu tepeden denize uzaklik sadece bes yuz metre
kadar.Onumde sehrin burjivasinin oturdugu buyuk ve bahceleri ozenle
duzenlenmis, koca koca evler.Sansima hepsi en fazla iki katli.Beni
doganin sundugu comert guzellikleden mahrum etmeye yeterli degil.
Bu guzel havanin beni cektigi cam kenarindaki koldugumdan saatlerdir
denizi seyrediyorum. Boyle hava bu ulkede yilda sadce 25-30
gun......Deniz masmavi ve cok az gorulebilecegi kadar sesiz.Ayni
sekilde gokyuzu de herzamanki griligini bugun mavi renge teslim etmis
durumda. Bu iki mavinin ufuktaki birlesimi, son derece huzur verici
bir goruntu..Bunun yaninda derin bir sesizlik ve havada ucusan marti
sesleri...
Butun gunum bu guzel gunu doyasiya hissederek geciyor........
Gecen saatlerle birlikte gones evimin uzerinden arkaya gecerek,
gununu tamamliyor.Sehrin ustune karanlik cokmeye basliyor..Deniz de
yanan sehir isiklarin olusturdugu cizgiden yavasca goruntuden
kayboluyor....Deniz manzarasinin yerini , uzaktan zorlukla
secebildigim gemi ve balikci teknelerinin isiklari aliyor....
Kararan havayla birlikte camdaki goruntu yavasca kendi yansimama ve
pekte fakir olan odamdaki goruntuye donusuyor...........
Bununla birlikte bu ulkede zaman zaman hissetigim bir yanlizlik ve
huzun cokuyor icime.......Bir bilinmezden gelip, bir mechule giden
yasamimdaki gerceklerle yuz yuzeyim yine.........Sevincle huznun bu
kadar ic iceligi ne buyuk iyroni..............
Baskalari icin bu nasil, cok merak ediyorum dogrusu........Ama benim
hayatimda hep boyle oldu. Sevicle huzun hep ic ice....Belkide bu
cocuklugumdan gelen bir sey.....Iste su an hicbirzaman kesip
atamadigim gecmisim ve cocuklugum bir film seridi gibi gecmeye
basliyor gozumun onunden.................
Ilk yillarim.........
Cocuklugum, Tutkiye'nin Bati Karadeniz kiyisinda, denize tepeden
bakan kucuk bir dag koyunde gecti.Daha on bir yasindayken tek basima
cobanlarin koyunlarini surdugu patika yollardan iki saat yuruyerek
okula giderdim.Bu her turlu hava kosullarinda, her sabah yapmam
gereken yolculuktu. Havalarin erken karardigi gunlerde, benden bes
yas buyuk ablam, beni coban kopekleri yedi diye iki gozu iki cesme
aglardi.
Henuz on bir yasindaydim ve cevremdeki yasam bana zor ve karmasik
geliyordu. Nasil gelmesin daha bu yasta, her an coban kopeklerine
aksam yemgi olabilirdim!
Patika yollar ve kendimi sorgulamalar
Sehirde yasayan yasitlarimin daha, evlerinin karsisindaki bakkala
bile tekbasina gitmedigi bir toplumda, henuz on bir yasinda bu
acimasiz doga kosullari ile bogusmak zorundaydim.
Ama bu patika yollarda, dusunmesini ve hayal kurmasini ogrendim.
Yanlizligimi gidermek icin hayallerimi yuksek sesle kurardim. Ve de
hayallerimden en buyugunu her gun tekrarlardim. "Buyuyunce
Istanbul'da Universite'ye gidicem, hayati kendi arzu ettigim gibi
yasiyacagim"
Ilk din(!) dersleri ve yobazlar
Yazlari kuran kursuna gonderilirdim. Daha 8-9 yaslarinda kuran
kursuna giderken , hocanin yanimdaki bendende kucuk kizcigaza ,
duayi (arapca!) okuyamadi diye elindeki falaka sopasini, gozunu
cikartircasina firlatisindan beri hocalara kusgundum. Ama babam
gitmemi isterdi. Yobazlara dayanamadigim halde ,gitmek zorundaydim.
Bu yobazlar bana, daha o yasda yasama yonelik butun guzel duygularin
dusmani gibi gelirdi.
Ergenlik cagim "yobazlar" ve hayatimin en buyuk "sok"u
Dedim ya dag koyunde yasiyordum ve sex uzerine ailemden hic bir
egitm almam beklenemezdi. Yazin gittigimiz kuran kursundaki "yobaz"
bunun farkindaydi ve artik bize seks dersi verme hakkini kendinde
buluyordu.Bir gun sinifda " artik hepiniz ergenlik caginiza geldiniz,
sunu bilmelisinizki, dinimiz insanin kendi kendini tatmin etmesini
siddetle yasaklar, insaninn bunu yapmasi annesiyle yatmasi gibidir".
Sok,sok.sok. Hayatta en cok sevdigimiz annemiz……. Ah yobaz ah,
sen neymissin sen ...........
Bu yobazin sonraki marifetleri
Bu yobaz koyde hic kimsenin gormedigi sayginligi gorurdu, koy
meydaninda her kes bu herifin elini opmek icin siraya girerdi.
Ben bu adami bana verdigi ilk"seks" dersinden sonra hic sevmedim,
ondan hep nefret ettim..
Bu koy Turkiye sartlarina gore durumu iyi bir koydur. Yobaz da bunu
cok iyi bilir.Benimde mecburiyetten gitmek zorunda oldugum cuma
namazlarinda, surekli "faiz" haramdir konusunu isler. Benim cocuk
aklim buna da yatmaz! Ya emeginin karsiliginda ucret
albiliyorsun,evini kiraya verince kira alabiliyorsun,topragini kiraya
verebiliyorsun(bizim orda yariya verirler),neden calisarak
biriktirdigin parayi kiraya veremiyorsun? diye dusunuyorum. Bir kere
bu yobaza guvenim sarsildi ya..Cok gecmeden bizim yobaz tek tek
marifetlerini sergilemeye basliyor.Milletten bir yil sonra odenmek
uzere findik topluyor. Onlardan mesela bu yil kilosu yetmisbes sent
olan findigi,bir yil sonra birbucuk dolar odemek uzere toplamaya
basliyor..
Aldigi bu findigi yetmisbes sente satar ve kendisine bir yilligina
100% faizle, diyelim 100 bin dolar kredi saglar. Hemde dolar bazinda
findigin fiyatinin degismeyecegini bildigi halde.
Ayrica o koylunun sadece findigini almiyor....Traktorunu,tarlasini,
evini,inegini de bir yil sonra cok iyi fiyat odeme vaadi ile
topluyor..Vakit gecirmeden de bunlari yok fiyatina nakide
donusturuyor...
Koyluler hocalarina cok guveniyor..
Herkes son derece memnundur. Cunku gunnah islenmemis(!) ve herkesi
cok tatli kazanclar beklemektetir.
Anliyorsunuz degilmi …?
"Yobaz" mali goturmeye basliyor.
Bizim marifetli yobazimiz ve koyun "delisi"
Babam benim dinime bagli namazimda niyazimda biri olmami istedigi
icin namazlara gidip gitmedigimi cok siki kontrol altinda tutuyor.Cep
hasligimi da sadece cami cikisinda veriyor. Yani anliyacaginiz namaz
yok , haslik yok..Ben o zamanlar hasligimi kapar kapmaz hemen
caminin meydana bakan on kisminda cuma namazlari
sonrasi "alternatif vaaz" veren koyun "delisini" dinlemeye kosardim.
Bu deli bana cok yaman gelirdi.(daha sonra yillarca yasadigim
Londra'da, dunyaca meshur "speaker's corner'a" her gidisimde , bu
deliyi hatirladim .) Bir kere asik suratli , tehtitkar ve seytanimsi
degildi , gulec ve insan gibi bir yuzu vardi.Bu delinin dinleyicileri
cogu benim gibi cocuklardan olusan ,kucuk bir guruptu. Yetiskin halk
da onu "delidir ne derse yeridir" gozuyle goruyordu.Yani herkeste
olmayan sinirsiz bir konusma ozgurlugu vardi onda. Onun bu
ozgurlugune hep imrenirdim.Bir gun guzel gunesli bir gun namazdan
sonra yine kosarak deliyi dinlemeye gittim.Deli kendine, sebze
karisimi turlumsu bir yemek yapmis.
Buyuk bir tencereye koyarak getirmis, birinin kamyonetinin arkasinda
oturuyor. Hem yemegini yiyor hemde, eger istersek bize ikram
edebilecegini soyluyor. Yemege bakiyorum igrenc. Ne patatesin nede
soganin, hic bir seyin kabugunu soymamis,herseyi kalin kalin dograyip
haslamis. Yemeginden hic kimse almak istemedigi icin uzuluyor. Ama
bunu telafi edicek espiriler yaparak, bizi gulmekten kiriyor.Bir ara
deli cok onemli birsey soyliyecek insan tavriyla soze basliyor. Agir
konusuyor. Hepimiz merakla bekliyoruz."Ya diyor bu hoca varya diyor,
bizim "yobazi" kastediyor. Sizce bu hocami , yoksa benmi cennete
giderim diyor. Butun cocuklar guluyor………..
Tabbiki bize kimin cennete gidecegi cokdan ogretilmis…….boyle deliler
birde cennnete gidip oradakileridemi rahatsiz etsin………bizim deli buna
cok aliniyor,uzuluyor…cocuklar gulmeyi kesiyor, bu sefer deli yine
agirdan alarak…….."cocuklar hadi bu dunyada mecbursunuz ama
gercekten bu seytan suratli hocayla obur dunyada da (yani cennete
de!) birlikde olmak istermisiniz , unutmayin Arzu Okay (zamanin unlu
seks yildizi) cehenemde (!) olacak " diyor. Cocouklar yine guluyor……
delinin soyledikleri cocuklara cok komik geliyor………..
Ama bana hic komik gelmiyor. Bende bu yobazdan nefret ediyorum
ya……….Hic farkinda olmadan ilk temel ve aykiri felsefe derslerini bir
deliden almaya basliyorum………..O anda kendime bir soru
soruyorum…….".acaba bu adammi deli ; yoksa bu kara yobazin pesine
takilip gidenlermi……….?"
Yobaz marifetlerine devam ediyor
Bu arada " yobaz" evli ve yasli oldugu halde ders verdigi kuran
kursundan 15 yasinda bir kizi kacirir.Bir ara kaybolduktan sonra yine
cuma vaazlarina baslar.Durumu duzeltmek icin peygamberin cok
esliligini vaazlarda islemeye baslar.
Artik koylu ne diyebilir!
Aradan cok zaman gecmeden "yobaz" tamamen ortadan kaybolur.
Evet bizim "yobaz" melek olup uctu!?
Anliyorsunuz !?
Artik "O" hem koylunun onbeslik kizini, hemde butun koyluyu
" duzme" islemini tamamlamistir.
Ah koylum! Vah koylum!
Lise yillarim
Lise yillarim nispeten iyi geciyor. Artik bir delikanliyim. Ama lise
son sinifta kasaba lisesinde ogretmen yoklugundan 25 saat yerine
ancak 10 saat ders goruyoruz .Bunun disinda , daha once onundenn
kovalandigimiz " kahvehaneler" esas adresimiz oluyor.
Bir bakima delikanliligimizin belgelenisi . Bu cok hosumuza gidiyor.
Cok atesli pisbirik oyunlari. Sigara icmeceler. Kizlarla gizli gizli
bulusmacalar. Guzel masum cocukluk asklari…….
Icinde yasadigim topluluga ve aileme yabancilasiyorum
Lise yilarim boyle geciyor, yani nispeten iyi .Ama gelecege yonelik
endiselerim derinlesiyor. Artik cevremdeki insanlara olan bakisim
degisiyor. Bu " yobazlarin" sonsuz saygi gordugu bir topluluk icinde
yasamak bana gore degil diye dusunmeye basliyorum. Ama universiteye
gidip onumu acabilme umudum o yaz universite sinav sonuclarinin
aciklanmasi ile birlikte sonuyor.
Artik babamda beni bag-bahce islerine emegi ile katkida
bulunabilecek"diger" bir kisi gozu ile gormeye basliyor.Hayatta
caresizlik duygularini cok yogun olarak yasadigim yillar.
Koydeki evimizi bir km kadar uzagindaki magraya gidiyorum arasira.
Herkesinn fenerle girdigi bu magraya, cok gecmeden ezbere girip
cikmaya basliyorum.Bu magra 200 metre kadar sonra genisliyor ve
tavani da yukseliyor. Buraya geldigimde oturup avazimin ciktigi kadar
bagiriyorum."Bu yobazlardan ve onlarin hukmettigi bir toplumdan
kurtulup, kendi ozledigim gibi yasiyacagim" magranin bu kisminda ses
acayip yanki yapiyor. Soyledigim sozler sanki ilahi bir guc
tarafindan bana tekrar geri geliyor.Bu bana guc veriyor,inancimi
artiriyor.
Yine yobazlar……
Gunun birinde, beni universiteye hazirlik sinavlarina gondermesi icin
baski yaptigim babam bana geliyor ; " seni bir sartla kursa
yollarim " diyor. Buna cok seviniyorum. Arkasindan ekliyor " ama
benim istedigim yere gideceksin." (Yil 1979 ve ben henuz 17
yasindayim.) Istedigi yer su anda cok iyi bilinen ve o zamanlar yeni
baslamis olan "Nurcu" egitim yuvalarinin, Istanbul Bahcelievler'deki
bir hucre eviydi.
Istanbul Laleli'de, Ilahiyat egitimi gormus ,buyuk kuzenim
tarafindan ,bu seytan suratli insanlara teslim edildim. Ne
yaptigimin nasil bir ortama gittigimin cok iyi farkindaydim. Ama bu
benim icin kopruyu gecinecege kadar ayiya dayi deme hikayesiydi.
Refakatcimla Bahcelievler'deki hucre evine vardigimizda bana once
evdeki kurallar siralandi.
1) eve radyo,tv ve gazete sokulamaz.
2 ) hicbirzaman ,hicbiryerde bir kizla konusulamaz.
3 ) Evin perdeleri hicbirzamann acilmaz.
4 ) evdeki egitim purogrami(ibadet dediler)hicbir zaman aksatilamaz.
5 ) aile ziyaretleri mumkun oldugunca talep edilmez
6 ) eger kurallari cigneyen biri gorulurse evin imamina bildirilir.
Butun bunlarin karsiliginda bedava barinma ve yemek ve ayrica abiler
(!) tarafindann univesiteye hazirlik dersdleri.
Oturdugum yerde kala kaldim .Ne kadar agir sartlar! Dayanabilirmiyim?
Baska ne sansim varki?!
Zaman zaman bizi minibuslerle belli merkezlerdeki toplantilara
goturuyorlar.Bir suru bos hikayeler.
Her aksam cemaat halinde namaz .
Arkasindan, saatlerce Saaid-i Nursi risaleleri .
Bikiyorum .
Migdem bulanmaya basliyor.
Bu yobazlar beni artik cildirtacak.
Dayanamiyorum, hepsine kufuru basip, koyun yolunu tutuyorum.
Artik fiziksel varligim cok dayanilmaz bir hal aliyor.
Ciddi ciddi yasamima son vermeyi dusunuyorum.
Adi yobazlar neden rahat vermiyorsunuz ?
Koydeki kapan
Koyde yine zaman zaman magrama gidip, avazim ciktigi kadar
bagiriyorum" pis yobazlar gunun birinde sizden kurtulacagim ",yine
ayni ilahi ses bunu bana geri tekrarliyor".Bu ses direncimi
artiriyor.Bana guc veriyor.
Ve nihayet Universite
O yaz universite sinavlarini kazaniyorum. Ogrenmeye ac bir anadolu
genci olarak iktisat ogrenimi icin Istanbul'un yolunu tutuyorum.
Beyazit'daki o "buyuk universite" kapisindan iceri girdigimde,
icimi tarif edilmez bir mutluluk ve huzur kapliyor.
O anda kalbim , azgin kopeklerin onunden kendisini yuvasina atan
tavsanin kalbi gibi carpiyor.
Kendi kendime guluyorum.
Etraftaki insanlar supheyle bana bakiyor.
Artik kendimi emin ellerde hissediyorum.
Daha sonra o yuvada, Turkiye'nin onde gelen bircok aydini hocam
oluyor.
Hayat bana artik muthis zevk veriyor…..
Hayatimin en guzel dort yili basliyor….
Istanbulun guzelikleri………
Universite arkadasliklari ve asklari…

…Ve Turkiye'den Ayrilis

Daha sonra evlendigim Ingiliz esimle, Ingiltere'ye yerlesiyorum.Bir
yil sonra cocugumuz oluyor. Adini esimin istegi ile "Cem" koyuyoruz.
Babam evlendikten bir kac hafta sonra Istanbul'daki is yerime
gelisinde, bana "bu evliligi "saymadigini soyluyor. Sebebi,
karimin "gavur" olmasi.
Hem annem hem babam akillarinca beni yillarca cezalandiriyor.Dogan
cocugumu bile gorme konusunda isteksiz davraniyorlar. Ama nedenini
biliyorum. "Yobazlarin " onlarin yasamlari ve inanclari uzerindeki
sinirsiz kontrolu.
Olanlar beni cok uzuyor.
Bunun uzerine ailemi tam dort yil hic gormuyorum. Daha sonra esimle
ufak tefek problemlerimiz basliyor. Birileriyle konusma ihtiyaci
hissediyorum.Yillar sonra turkiyeye gidiyorum.Hepsinde bayram
havasi;"zaten gavurdan kari olmazdi" diyorlar. Sanki ortada cocuk da
yokmus gibi…
Hyatimin en yanlis karari
Ayrilmam icin dayanilmaz baski devam ediyor. Bizim de ufak tefe
problemlerimiz. Sonuda karimdan ve cocugumdan ayrilmaya karar
veriyorum.

Ayriliyoruz.

Hayatimin en buyuk hatasini yapiyorum.........

Bu aksam Turkiye'den gelen haber…….

Ben boyle gecmisime dalip gitmisken, kapi caliyor .Saatlerdir
oturdugum koltugumdan kalkip kapiyi aciyorum. Karsimda tesadufen
yandaki eve tasinan "turk kiz". O da daha onceki
konusmalarimizda "buraya kendini aramaya" geldigini soylemisti.
Belkide ayni kaderi paylastigim biri. Aslinda guler yuzlu biri , ama
bu aksam pek oyle degil. Belliki kotu bir sey var.... Hemen soze
girdi "biliyormusun Ahmet Taner Kislaliyi olduduler" dedi.
"Kizi Altinay abimin eski kiz arkadasiydi , benimde cok yakin
arkadasim , ne kadar iyi innsannlardi anlatamam" dedi.
Az sonrada Altinayi telefonla aradi. Kizin hickirarak aglayisi taa
bana kadar geliyor…..
Acaba onu kimler , neden oldurdu?
Bu sizce sirmi?
Bence degil!
"Yobazlar" oldurdu.
Onlar hayattaki "butun guzelliklerin" dusmanidir.
Gozum yine Mans denizine kayiyor. Taa uzakda, karanlikda, zorlukla
secilebilen gemilerin isiklarina………Icimdeki burukluk ; tarif edilmez
bir aciya donusuyor……….Bu aksam kendimi, herseyden ve heryerden o
kadar cok uzak hissediyorum ki…
Binlerce kilometre uzaktaki ulkem; bunca yil aradan sonra neden
bana hala bu kadar uzaksin…!?
Allaha yalvaris
Buyuk Allahim: bu "guzellik katili" yobazlarin cennete yeri yok
degilmi? Ne olur soyle . Yok de ! Herkes duysun.